Tekbir Yaşam Dergisi için Emine Şenlikoğlu ile yapılan röportajı sizlerle paylaşmak istedim. Emekle yoğrulmuş bir hayatı inleyelim;
·
Öncelikle sizi sizden dinleyebilmek bizim için
çok kıymetli. Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
ü Sizler
gibi böyle işleri üstlenmiş kişilere yardımcı olmak görevimiz. Kendimi
anlatmaktan gerçekten yoruldum, bunu yeterince yaptığıma inanıyorum artık.
·
Yazdığınız kitaplar sizin en önemli
temsilcileriniz, en azından toplum , okuyucu kitleniz sizi öncelikli olarak bu
kitaplar aracılığıyla tanıdı. Siz hedeflediğiniz yere geldiğinize inanıyor
musunuz?
ü Çok
şükür rabbim lütfetti, hedeflediğimin üzerinde bir yere ulaştığıma
inanıyorum.artık sadece gerçekleştiremediğim hayallerime ulaşmak için mücadele
ediyorum, yapamadıklarıma doğru koşuyorum.ancak yapabildiklerim içim rabbime
şükürler olsun.
·
Yazdığınız onca kitaptan yola çıkarsanız,
Yazarların kitaplarının çocukları gibi olduğu fikrine katılıyor musunuz?
Ve en başarılı olduğunuza inandığınız
kitabınızı sorsak, neler paylaşırsınız?
ü Kitaplarınız
çocuğunuz gibi olamaz. Ancak bazen çok farklı bir duyguya kapılmanıza vesile
olurlar. Örneğin yasaklanan bir kitabımı bir yerde gördüğüm zaman, içimden bir
parça kopuyor adeta. Çünkü uzun süren emekler, uğraşlar o sayfalara sığdırılmış
ama bir bakıyorsunuz yasaklanmış. Bu çok sarsıcı bir durum. 88 tane kitabım var
ve bunların içinden 10 tanesinin benim için ayrı yeri var tabi bu diğerlerini
sevmediğim anlamına gelmez. Mevzu derin aşk ve normal aşk ayırımında.
·
Romanlarınızı gerçek hayattan mı alıyorsunuz,
yoksa kurgu mu yapıyorsunuz? Konu buraya gelmişken, yakın zamanda
okuyucularınızla buluşturmayı planladığınız yeni bir kitabınız var mı?
ü Benim
tüm romanlarım gerçek hayattan alıntıdır. Sadece bir kurgu romanım var, adı, “ada”. 2013 yılı sonuna kadar çıkarmayı planlıyorum.
Bu kitap umduğumdan çok daha güzel oldu, hatta defalarca dönüp okudum. Bir de
şunu fark ettim ki, hayali roman yazmak daha kolaymış, istediğiniz gibi
şekillendirebiliyorsunuz. Daha dinlendirici geldi bana. Tabii kurgunun olması
için de belli bir hayat birikiminin olması gerekiyor. Ayrıca bu kurgumun
dışında “Sorma! Nasılsa Cevabı Yok” isimli yeni bir kitabımı daha okurlarımla
buluşturmaya hazırlanıyorum. Ki, bu romanımın da oldukça ilginç bir konusu olduğunu
belirtmek isterim.
·
Okuyucularınız Kitaplarınızın çok öğretici
olduğunu ve onlardan çok etkilendiklerini
savunuyorlar. Peki kitaplarınızı
yazarken sizin için ilk sırada hangi kural ya da amaç geliyor?
ü Benim
için ilk kural hurafesiz olması, devamında yeni bilgi vermesi ve edebi açıdan
güzel olmasıdır. Önceleri edebi güzelliğe çok önem vermesem de artık bu benim
için önemli bir kural. Bunların dışında yazdıklarımın okuyucularım için
geleceğe doğru kapılar açtırması da son derece hassas olduğum bir noktadır.
·
Vefalı bir okuyucu kitlesine sahip olduğunuzu
biliyoruz. Sizce bu bağ nasıl oluştu?
ü Bu soru
çok tevafuk oldu. Bir gün Rasih yılmaz ile konuşuyoruz, kendisi, bu gidişle
roman piyasasının çökeceğini çünkü herkesin sosyal medyaya dalıp kitap okumayı
bıraktığını söylerken, arkasından bana, “ama sizin çok belli bir hedef kitleniz
var ve ne olursa olsun onlar sizi bırakmayacaktır” dedi. Gerçekten benim çok
vefalı bir okuyucu kitlem var. Twitter, facebook değil, daha niceleri de gelse
benim okuyucumu etkilemez. 40.000 civarındaki okuyucularım sadece adımı
gördüklerinde kitabımı alabilecek kadar vefalı. Onlarla aramızda çok sağlam bir
bağ var.
·
Çağın en hızlı ilerleyen iletişim kanalı olan
sosyal medya hakkında neler söylemek istersiniz? Siz de bu alanın etkin kullanıcısı mısınız? Sizce
bu alanın doğru kullanımı nasıl olmalı, nelere dikkat edilmelidir?
ü Evet
ben de sosyal medyanın etkin kullanıcısıyım. Bir ayeti kerimede Allah der ki;
geçmiş kavimlere (s.a.v. öncesi) verdiğimi size vermedim, size verdiklerimi de
onlara vermedim. İnternet dediğimiz büyük bluş da Allahın bize bahşettiği bir
nimettir. Allah onun altyapısını hazırlamış ve çok çalışan bir kuluna onu
bulmayı nasip etmiştir. İşte Aallahın bize bahşettiği bu nimetin aleyhinde konuşmanın
anlamı yok. Ancak bunu da kötüye kullanan elbette ki vardır. Ama her şey kötüye
kullanılabilir. Örneğin evimizde yiyecek keserken kullandığımız bıçağı, insan
öldürmek için kullananlar var. Ama bu bizi bağlamaz. Biz interneti hayra
kullanmaktan yanayız.
·
Günümüz Türkiye toplumuna dönüp baktığınızda
zihninizde oluşan ilk algı nedir? Özellikle genç kuşak hakkında neler
düşünüyorsunuz?
ü Açıkçası
gidişatı şöyle tanımlıyorum; muazzam yüksek bir binanın ön penceresinden
baktığınızda, enfes bir manzara, pırıl pırıl bir gökyüzü görüyorsunuz. Ama aynı
binanın arka penceresinden baktığınızda, kirlilik, kötü kokular ve olumsuz
birçok şey görürsünüz. işte bana göre Türkiye’nin durumu böyle. Çok
güzelliklerle çok çirkinlikler yarış halinde. Hangi taraf daha çok çalışırsa
yarışı o kazanacak. Ayrıca müslümanlara baktığım zaman gerçekten çabalayan
kısmı görsem de ciddi anlamda gevşeme olduğunu da düşünüyorum. Çalışanların
çalışmayanlardan az olması dengenin bozulmasına neden olur. Bu nedenle bunun
bilincinde olmak ve sorgulamak lazım.
·
Genç kuşaktan bahsetmişken, yazar olmaya
hazırlanan yeni nesil için tavsiyeleriniz
var mıdır?
ü Benim
yazarlığa başladığım dönemde farklı mecralarda yazan yaklaşık 50 yazar vardı.
Ancak bugün sadece birkaçımız ayakta kalabildik. Yazarlığa başlamak değil
iradeli olarak neticelendirmektir önemli olan. Kimseyi okumayıp, kendinin en
iyisi olduğunu düşünen yazarlar bunun hata olduğu bilincine varmalıdırlar.
Allah ayeti kerimede der ki; “elden üstün eller var”.işte bu bilinçle,
özellikle biz Müslümanlar olarak, kibirden uzak durmalıyız. Bir de şu var ki,
ben şimdiye kadar hiç ödül alamasam da benim kulvarımdan bir arkadaşımın ödül
alması benim büyük sevinç yaşamama yeter. Çünkü benim davamın insanı da ben
demektir.
Son olarak yeni yazar
adaylarına tavsiyem, yazarların hayatlarını okuyup nasıl zorluklardan
geçtiklerini öğrenip, kurallarını oluşturarak bu işin içinde yer almalarıdır.
·
Eşler arası iletişim ile ilgili çalışmalar
yaptığınız biliniyor. Böylesine hassas bir konu ile ilgili düşüncelerinizi ve
tavsiyelerinizi okuyucularımızla paylaşır mısınız?
ü Bu konu
benim üniversite bitirme tezimdi. Bir hocamızın da teşvikiyle, üzerinde biraz
daha çalışarak kitap haline getirdim. Bu alanda yıllardan beri çalışmalar
yapıyorum. Yakın zamanda bu konuyla ilgili bir projeyi uygulamaya koyarak,
tecrübelerimi aktarabileceğim.
·
Son olarak bu konuda doğru tavsiye ve görüş alınabilecek önemli bir kişi
olarak baş örtüsü ve tesettür giyim hakkındaki
düşüncelerinizi Tekbir Yaşam okuyucularıyla paylaşırsanız çok seviniriz.
Bir kadın kapalı olabilir, ancak tesettürlü
olmayabilir. Bu konu, aslında kadınların
vücut hatlarını belli eden, dar kıyafetler giydiklerinde neyi
kaybettiklerinin bilincine varmalarıyla daha iyi anlaşılacaktır. Tabi ki bu
tesettür olmuyor. Ancak baş örtüsü takmanın bir ayrıcalığı da olacaktır. Ancak
Allah emrindeki sevabı tam anlamıyla kazanmak en güzel ve doğru olanıdır.
Tavsiyem, tesettüre sadık kalsınlar, kalalım hep birlikte. Ayrıca belirtmek
isterim, Allah’a şükürler olsun ki, her şeye rağmen kapalıların %60’a yakını
gerçekten kapalıdırlar, ki bu benim tahminim. Okuyucularınıza selamlar…