9 Ekim 2013 Çarşamba

Yeni Akit Moda'daki İlk Haberim :)



Sıcak yaz günleri geride kalıyor, çantalarımızdaki yelpazeleri, cildimiz için kullandığımız güneş kremlerini, güneş gözlüklerimizi, hasır plaj çantalarımızı, sandaletlerimizi, terliklerimizi bir sonraki yaz kullanmak üzere dolaplarımızın ücra köşelerine yerleştirmeye başladık sanırım. Ne de olsa sonbahar kapıda.

Sonbahar, kahveye çalan turuncu yapraklarla, tüyleri ürperten ama üşütmeyen rüzgarlarıyla hatta yağmurlarıyla geliyor. Geçiş dönemlerinde tedbirli giyinmek gerektiği için ne giyeceğimiz de ayrı bir sorun oluyor. Sizin başınıza geldi mi bilmem ama güneş gözlüğümle çıktığım bazı günlerde  “keşke şemsiyemi alsaymışım” dediğim çok oldu.

Bu gibi hatalara düşmemek için bazı ayrıntıları düşünmekte fayda var. Yazdan kalma gibi görünen günlerde giymiş olduğunuz ipek ya da şifon bluzun üzerine bir hırka almanız, havanın serinlemesi durumunda sizi üşümekten kurtaracaktır. Hırkayı giydiğinizde bunalıp çıkartmak da isteyebilirsiniz, o zaman daha cool bir görünüm için omzunuza da alabilirsiniz, yanınızda bulunması bile bir avantaj emin olun.

Şemsiye taşımayı pek sevmem özellikle de boş yere taşımayı… Yağmur yağacağını hissettiğimde hemen hava durumuna bakıp o gün meteorolojinin tahminlerini değerlendirerek evden çıkarım. Önceden de bahsettiğim gibi “keşke şemsiyemi almış olsaydım” demelerim hep meteorolojinin hata payından kaynaklanıyor. Bu baharda en küçük boy şemsiyelerden alıp mütemadiyen çantamda bulundurmayı düşünmüyor değilim.

Tavsiyeler bitti, biraz da ünlü markaların 2013-14 Sonbahar/Kış koleksiyonlarını mercek altına alalım. Bakalım bu sezonda neler ön planda.

Emilio Pucci koleksiyonu bizleri, retro ve sert havasıyla 60'ların sonlarına ve 70'lerin başlarına yolculuğa çıkartıyor. Etekler, payet kumaşlar, leopar kemerler kullanılan koleksiyonda püsküllü ceketler, pelerinler ve kürklü paltolar, dantel, tül ve işlemeler ön planda. Pucci, mankenlere dizlere kadar uzanan çizmeler giydirmeyi tercih etmiş. Bu da demek oluyor ki ayakkabı modası da çizmelerin etkisi altında.




Emporio Armani, 1920'lerin etkisini taşıyan şapkalarda retro etkiyi kullanmış. Mor, fıstık yeşili, açık pembe ve grinin uyumunu yakalamış. Net çizgiler ve soft silüetleri olan koleksiyonda uzun paltoları, pantolon üstü tunikleri, işlemeli ve çizgili takımları, retro efektli elbiseleri bolca görebilirsiniz.



Dolce&Gabbana 2013-14 Sonbahar Kış sezonu için oldukça zengin bir koleksiyon hazırlamış. Mozaik desenli altın varaklı işlemeli kıyafetler sezonun vazgeçilmezleri. Mankenler kraliyet sarayının duvarlarını andırırken, başlarındaki kraliçe taçları ve görkemli takıları da göz dolduruyor.




Tasarımcıların hangi renkleri kullandıklarını özetlersek; Prada, Oscar de la Renta; zümrüt yeşili ağırlıklı bir koleksiyon ortaya çıkartırken Gucci, Givenchy, Haider Ackermann, J. Mendel, Phillip Lim zeytin yeşilini, Missoni ve Rodarte de ıhlamur yeşili tercih etmiş olan modacılar.

Adını renk literatürüne yazdırmış olan Yunan adası Mykonos, parlak bir mavi tonuna isim vermiştir. Mykonos mavisini Chanel, Kelly Wearstler, Balenciaga, Michael Kors, Calvin Klein, Stella McCartney koleksiyonlarında görebilirsiniz.

Burberry Prorsum, Valentino, Dolce & Gabbana, Nina Ricci, Anna Sui ve Rachel Roi kırmızı renginiz kullanırken, Tom Ford, Michael Kors, Gucci ve Topshop Unique turuncuya ağırlık vermekte.

Christian Dior, Max Mara ve Alexis Mabille gri tonlarını ve antrasiti kullanmayı tercih ederken, Nanette Lepore, Band of Outsiders, Alberta Ferretti, Balmain, Stella McCartney, Guy Laroche mor tonlarını koleksiyonlarında barındıran modacılar. Bir tavsiye; bu sezonun vazgeçilmez renkleri arasında bulunan mor; beyaz, siyah ve lacivertle çok yakışıyor, biraz uçuk olmak isterseniz turuncu ya da fuşya ile de kombinleyebilirsiniz.


Gucci, Balmain, Tadashi Shoji, Marchesa, Diane Von Furstenberg ve Stella McCartney fuşya rengini kullanmış olan modacılar. Fuşyayı, gri, turuncu ve mor ile kullanabileceğiniz gibi beyaz, siyah ve Mykonos mavisi ile de kullanabilirsiniz.




3 Ekim 2013 Perşembe

Emine Şenlikoğlu ile Röportajı

Tekbir Yaşam Dergisi için Emine Şenlikoğlu ile yapılan röportajı sizlerle paylaşmak istedim. Emekle yoğrulmuş bir hayatı inleyelim;



·        Öncelikle sizi sizden dinleyebilmek bizim için çok kıymetli. Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
ü     Sizler gibi böyle işleri üstlenmiş kişilere yardımcı olmak görevimiz. Kendimi anlatmaktan gerçekten yoruldum, bunu yeterince yaptığıma inanıyorum artık.

·        Yazdığınız kitaplar sizin en önemli temsilcileriniz, en azından toplum , okuyucu kitleniz sizi öncelikli olarak bu kitaplar aracılığıyla tanıdı. Siz hedeflediğiniz yere geldiğinize inanıyor musunuz?
ü     Çok şükür rabbim lütfetti, hedeflediğimin üzerinde bir yere ulaştığıma inanıyorum.artık sadece gerçekleştiremediğim hayallerime ulaşmak için mücadele ediyorum, yapamadıklarıma doğru koşuyorum.ancak yapabildiklerim içim rabbime şükürler olsun.

·        Yazdığınız onca kitaptan yola çıkarsanız, Yazarların kitaplarının çocukları gibi olduğu fikrine katılıyor musunuz? Ve  en başarılı olduğunuza inandığınız kitabınızı sorsak, neler paylaşırsınız?
ü     Kitaplarınız çocuğunuz gibi olamaz. Ancak bazen çok farklı bir duyguya kapılmanıza vesile olurlar. Örneğin yasaklanan bir kitabımı bir yerde gördüğüm zaman, içimden bir parça kopuyor adeta. Çünkü uzun süren emekler, uğraşlar o sayfalara sığdırılmış ama bir bakıyorsunuz yasaklanmış. Bu çok sarsıcı bir durum. 88 tane kitabım var ve bunların içinden 10 tanesinin benim için ayrı yeri var tabi bu diğerlerini sevmediğim anlamına gelmez. Mevzu derin aşk ve normal aşk ayırımında.

·        Romanlarınızı gerçek hayattan mı alıyorsunuz, yoksa kurgu mu yapıyorsunuz? Konu buraya gelmişken, yakın zamanda okuyucularınızla buluşturmayı planladığınız yeni bir kitabınız var mı?
ü     Benim tüm romanlarım gerçek hayattan alıntıdır. Sadece bir kurgu romanım var, adı, “ada”.  2013 yılı sonuna kadar çıkarmayı planlıyorum. Bu kitap umduğumdan çok daha güzel oldu, hatta defalarca dönüp okudum. Bir de şunu fark ettim ki, hayali roman yazmak daha kolaymış, istediğiniz gibi şekillendirebiliyorsunuz. Daha dinlendirici geldi bana. Tabii kurgunun olması için de belli bir hayat birikiminin olması gerekiyor. Ayrıca bu kurgumun dışında “Sorma! Nasılsa Cevabı Yok” isimli yeni bir kitabımı daha okurlarımla buluşturmaya hazırlanıyorum. Ki, bu romanımın da oldukça ilginç bir konusu olduğunu belirtmek isterim.

·        Okuyucularınız Kitaplarınızın çok öğretici olduğunu ve onlardan çok etkilendiklerini  savunuyorlar. Peki  kitaplarınızı yazarken sizin için ilk sırada hangi kural ya da amaç geliyor?
ü     Benim için ilk kural hurafesiz olması, devamında yeni bilgi vermesi ve edebi açıdan güzel olmasıdır. Önceleri edebi güzelliğe çok önem vermesem de artık bu benim için önemli bir kural. Bunların dışında yazdıklarımın okuyucularım için geleceğe doğru kapılar açtırması da son derece hassas olduğum bir noktadır.

·        Vefalı bir okuyucu kitlesine sahip olduğunuzu biliyoruz. Sizce bu bağ nasıl oluştu?
ü     Bu soru çok tevafuk oldu. Bir gün Rasih yılmaz ile konuşuyoruz, kendisi, bu gidişle roman piyasasının çökeceğini çünkü herkesin sosyal medyaya dalıp kitap okumayı bıraktığını söylerken, arkasından bana, “ama sizin çok belli bir hedef kitleniz var ve ne olursa olsun onlar sizi bırakmayacaktır” dedi. Gerçekten benim çok vefalı bir okuyucu kitlem var. Twitter, facebook değil, daha niceleri de gelse benim okuyucumu etkilemez. 40.000 civarındaki okuyucularım sadece adımı gördüklerinde kitabımı alabilecek kadar vefalı. Onlarla aramızda çok sağlam bir bağ var.

·        Çağın en hızlı ilerleyen iletişim kanalı olan sosyal medya hakkında neler söylemek istersiniz?  Siz de bu alanın etkin kullanıcısı mısınız? Sizce bu alanın doğru kullanımı nasıl olmalı, nelere dikkat edilmelidir?
ü     Evet ben de sosyal medyanın etkin kullanıcısıyım. Bir ayeti kerimede Allah der ki; geçmiş kavimlere (s.a.v. öncesi) verdiğimi size vermedim, size verdiklerimi de onlara vermedim. İnternet dediğimiz büyük bluş da Allahın bize bahşettiği bir nimettir. Allah onun altyapısını hazırlamış ve çok çalışan bir kuluna onu bulmayı nasip etmiştir. İşte Aallahın bize bahşettiği bu nimetin aleyhinde konuşmanın anlamı yok. Ancak bunu da kötüye kullanan elbette ki vardır. Ama her şey kötüye kullanılabilir. Örneğin evimizde yiyecek keserken kullandığımız bıçağı, insan öldürmek için kullananlar var. Ama bu bizi bağlamaz. Biz interneti hayra kullanmaktan yanayız.

·        Günümüz Türkiye toplumuna dönüp baktığınızda zihninizde oluşan ilk algı nedir? Özellikle genç kuşak hakkında neler düşünüyorsunuz?
ü     Açıkçası gidişatı şöyle tanımlıyorum; muazzam yüksek bir binanın ön penceresinden baktığınızda, enfes bir manzara, pırıl pırıl bir gökyüzü görüyorsunuz. Ama aynı binanın arka penceresinden baktığınızda, kirlilik, kötü kokular ve olumsuz birçok şey görürsünüz. işte bana göre Türkiye’nin durumu böyle. Çok güzelliklerle çok çirkinlikler yarış halinde. Hangi taraf daha çok çalışırsa yarışı o kazanacak. Ayrıca müslümanlara baktığım zaman gerçekten çabalayan kısmı görsem de ciddi anlamda gevşeme olduğunu da düşünüyorum. Çalışanların çalışmayanlardan az olması dengenin bozulmasına neden olur. Bu nedenle bunun bilincinde olmak ve sorgulamak lazım.

·        Genç kuşaktan bahsetmişken, yazar olmaya hazırlanan yeni nesil için tavsiyeleriniz  var mıdır?
ü     Benim yazarlığa başladığım dönemde farklı mecralarda yazan yaklaşık 50 yazar vardı. Ancak bugün sadece birkaçımız ayakta kalabildik. Yazarlığa başlamak değil iradeli olarak neticelendirmektir önemli olan. Kimseyi okumayıp, kendinin en iyisi olduğunu düşünen yazarlar bunun hata olduğu bilincine varmalıdırlar. Allah ayeti kerimede der ki; “elden üstün eller var”.işte bu bilinçle, özellikle biz Müslümanlar olarak, kibirden uzak durmalıyız. Bir de şu var ki, ben şimdiye kadar hiç ödül alamasam da benim kulvarımdan bir arkadaşımın ödül alması benim büyük sevinç yaşamama yeter. Çünkü benim davamın insanı da ben demektir.
Son olarak yeni yazar adaylarına tavsiyem, yazarların hayatlarını okuyup nasıl zorluklardan geçtiklerini öğrenip, kurallarını oluşturarak bu işin içinde yer almalarıdır.

·        Eşler arası iletişim ile ilgili çalışmalar yaptığınız biliniyor. Böylesine hassas bir konu ile ilgili düşüncelerinizi ve tavsiyelerinizi okuyucularımızla paylaşır mısınız?
ü     Bu konu benim üniversite bitirme tezimdi. Bir hocamızın da teşvikiyle, üzerinde biraz daha çalışarak kitap haline getirdim. Bu alanda yıllardan beri çalışmalar yapıyorum. Yakın zamanda bu konuyla ilgili bir projeyi uygulamaya koyarak, tecrübelerimi aktarabileceğim.



·        Son olarak bu konuda doğru  tavsiye ve görüş alınabilecek önemli bir kişi olarak baş örtüsü ve tesettür giyim hakkındaki  düşüncelerinizi Tekbir Yaşam okuyucularıyla paylaşırsanız çok seviniriz.
Bir kadın kapalı olabilir, ancak tesettürlü olmayabilir. Bu konu, aslında kadınların  vücut hatlarını belli eden, dar kıyafetler giydiklerinde neyi kaybettiklerinin bilincine varmalarıyla daha iyi anlaşılacaktır. Tabi ki bu tesettür olmuyor. Ancak baş örtüsü takmanın bir ayrıcalığı da olacaktır. Ancak Allah emrindeki sevabı tam anlamıyla kazanmak en güzel ve doğru olanıdır. Tavsiyem, tesettüre sadık kalsınlar, kalalım hep birlikte. Ayrıca belirtmek isterim, Allah’a şükürler olsun ki, her şeye rağmen kapalıların %60’a yakını gerçekten kapalıdırlar, ki bu benim tahminim. Okuyucularınıza selamlar…